Muvazaa ve Mirastan Mal Kaçırma
1. Muvazaa ve Mirastan Mal Kaçırma Nedir?
Muris muvazaası; miras bırakanın diğer mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla mirasçılardan birine veya üçüncü bir kişiye yaptığı kazandırmalardır. Genellikle mirasçıdan mal kaçırmak için yapılan karşılıksız kazandırmalar, tapuda satış ya da ölünceye kadar bakma sözleşmesi şeklinde gösterilerek gizlenir. Örneğin, aslında bağışlanmak istenen bir malın tapuda satış gibi gösterilerek devredilmesiyle üçüncü kişilerin yanıltılması amaçlanabilir. Muvazaalı işlemlerde tarafların gerçek iradeleri, görünüşte yapılan işlemde değil; perde arkasında yapılan gizli sözleşmede ortaya çıkar. Bu örnekte, satış işlemi şeklen yapılmış olsa da tarafların gerçek iradesini yansıtan işlem bağıştır.
Bu tür işlemlerde gerçek amaç, saklı payı olan mirasçıların tenkis davası açarak haklarını almalarını engellemektir. Ancak bu durumda miras hakkı ihlal edilen tüm mirasçılar, murisin muvazaalı işleminin geçersizliğinin tespitini ve bu işleme dayanılarak yapılan tasarrufların iptalini mahkemeden talep edebilirler.
2. Muris Muvazaasının Unsurları ve Şartları
2.1. Görünüşteki İşlem
Muris muvazaasının söz konusu olabilmesi için, görünüşte bir hukuki işlemin mevcut olması gerekir. Bu bağlamda, muris tarafından yapılan tasarrufun tapuda satış sözleşmesi, ölünceye kadar bakma sözleşmesi veya bağışlama gibi hukuki işlem niteliği taşıyan bir görünüm altında gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Murisin gerçek iradesi bu işlemlerle örtüşmez; görünüşteki işlem yalnızca üçüncü kişileri yanıltmaya yöneliktir.
2.2. Muvazaa Anlaşması
Hukuki işlem taraflarının, işlem görünürde geçerli olsa da aslında sonuç doğurmayacağı konusunda aralarında uzlaşmalarıdır. Yani, taraflar muvazaa konusunda iradelerini karşılıklı olarak uyumlu hale getirirler. Bu tür anlaşmalar çoğunlukla sözlü yapılmaktadır.
2.3. Mirasçıları Aldatma Amacı
Miras bırakanın mirasçılarından mal saklama gibi bir amacı bulunmadıkça, muris muvazaasından söz edilemez. Muris muvazaasında taraflar, gerçekleştirdikleri işlemin gerçek iradeleri ile görünüşte beyan ettikleri irade arasında kasıtlı bir uyumsuzluk oluştururlar. Bu uyumsuzluk sayesinde üçüncü kişileri yanıltmayı ve farklı bir durum izlenimi vererek aldatmayı amaçlarlar. Ancak aldatma amacı yoksa, işlem muvazaalı sayılmaz ve bunun için sözleşme yapılmasına da gerek yoktur.
2.4. Gizli Sözleşme
Muris muvazaası, aslında gizli bir işlemdir. Miras bırakan ile karşı taraf, gerçek iradelerini birbirlerine açıklarken, maldan mahrum bırakılan diğer mirasçılardan bunu gizlerler. Bu tür işlemler genellikle bağış sözleşmesi şeklinde ortaya çıkar. Muris muvazaasında, görünürdeki işlem tarafların gerçek iradeleriyle örtüşmediği için geçersiz sayılır; ancak gizli işlem, gerekli şekil şartlarını taşıdığı sürece geçerli ve hukuken bağlayıcı kabul edilir.
3. Mirastan Mal Kaçırma Halleri;
3.1. Tapulu Taşınmaz Mirasçılardan Birine Satış Olarak Gösterilmesi Suretiyle
Miras bırakan, tapulu taşınmazını aslında bağışlamış olmasına rağmen, göstermelik bir şekilde satış yapmış gibi gösterebilir. Bu tür satış sözleşmesi, tarafların gerçek iradelerine uymadığı için muvazaa nedeniyle geçersizdir. Aynı zamanda, gizlenen bağışlama sözleşmesi de gerekli şekil koşullarına uymadığından geçersiz sayılır.
3.2. Tapulu Taşınmaz Ara Malik Kullanılarak Satışının Yapılması Suretiyle
Bu durumda, miras bırakan tapuda kendi adına kayıtlı taşınmazını, başka bir kişi (ara malik) üzerinden devreder. Ara malik, taşınmazı kısa süreliğine sahip gibi gösterse de, gerçekte miras bırakanın iradesi ve kontrolü altında kalır. Daha sonra ara malik, taşınmazı düşük bir bedelle mirasçıya veya başka bir kişiye devreder. Böylece miras bırakan, taşınmazın şeklen mülkiyetini devretmiş gibi görünmesini sağlarken, fiilen üzerindeki hakimiyetini korumaya devam eder.
3.3. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi yapılması Suretiyle
Miras bırakan, tapulu taşınmazını gerçekte bağışlamış olmasına rağmen, göstermelik bir şekilde “ölünceye kadar bakma” sözleşmesi düzenleyebilir. Bu tür bir sözleşme, tarafların gerçek iradelerine uymadığından ve gerekli şekil koşullarını taşımadığından geçersiz sayılır.
3.4. Bağışlama Sözleşmesi Yapılması Suretiyle
Benzer şekilde, miras bırakanın, diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla tapulu taşınmazını bağış olarak göstermesi, tarafların gerçek iradelerini yansıtmadığı için geçersiz bir işlem olarak kabul edilir.
4. Muris Muvazaası Sayılmayan Haller
Aşağıdaki durumlar, muris muvazaası kapsamında değerlendirilmez:
- Kadastro kanununda öngörülen işlemler
- Tapulu taşınmazların gerçek bedel karşılığında devri
- Paylaşım sırasında mirasçının rızasının bulunması
- Taşınır malların devri işlemleri
- Vasiyetname yoluyla yapılan kazandırmalar
- Uzun süreli kira sözleşmeleri
Bu hallerde, tarafların iradeleri açık ve hukuka uygun olduğundan, muvazaa söz konusu sayılmaz.
5. Usul hukuku açısından
Muris Muvazaası Davasını Kimler Açabilir?
Yargıtay kararlarına göre; miras hakkı zedelenen tüm mirasçılar (yasal mirasçılar, atanmış mirasçılar veya evlatlık) muris muvazaası davası açabilir ve taşınmazın terekeye dönmesini talep edebilirler. Davayı açabilecek kişiler bakımından, muvazaalı işlemin yapıldığı tarihte mevcut ve sonradan ortaya çıkacak mirasçılar arasında herhangi bir ayrım yapılmaz; önemli olan işlemin yapıldığı dönemde miras bırakanın aldatmak istediği bir mirasçının bulunması ve davacının dava tarihinde mirasçı olmasıdır. Mirası reddeden, miras hakkından feragat eden veya kanunen mirasçılıktan çıkarılan kişiler ise bu davayı açma hakkına sahip değildir.
Muris Muvazaası Davasında İspat Yükü
Muris muvazaası iddiası, tanık beyanı, bilirkişi raporu, keşif ve diğer yasal delillerle desteklenebilir. Davada öncelikli olarak kanıtlanması gereken husus, miras bırakanın, davacı mirasçıyı miras hakkından yoksun bırakma amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği taşınmazı görünüşte satış işlemi veya benzeri bir hukuki işlemle devretmiş olduğudur. Benzer şekilde, “ölünceye kadar bakma” sözleşmelerinde de, miras bırakanın bakım ihtiyacının bulunmadığı, taşınmazı devralanın miras bırakana bakmadığı ve işlemin asıl amacının malı mirasçılardan kaçırmak olduğu tespit edilmelidir. Yargıtay içtihatlarında satış bedeli ile taşınmazın gerçek değeri arasındaki fark, miras bırakanın ekonomik durumu, aile ilişkileri, yerel gelenekler, psikolojik faktörler ve terekeden satış parasının çıkıp çıkmadığı gibi kriterler yer almaktadır. Davada taşınmazı devralan kişinin bu taşınmazı satın alabilecek ekonomik kapasiteye sahip olmadığını ve işlemin makul gerekçelerden yoksun olduğunu kanıtlaması gerekmektedir.
Mirasta Mal Kaçırma Davasında Zamanaşımı ve Hak düşürücü Süre
Kural: Muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil davalarında zamanaşımı ve hak düşürücü süre uygulanmaz.
- Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı kararı uyarınca, bu davalar mirasçıların her zaman açabileceği davalardandır.
- Çünkü muvazaalı işlemler kesin hükümsüzdür (butlan). Kesin hükümsüzlük defi/dava yoluyla süresiz ileri sürülebilir.
Sınırlama: Ancak miras bırakanın ölümünden önce bu dava açılamaz. Yani dava hakkı miras bırakanın vefatıyla doğar. (Örneğin; babanızın muvazaalı işlemini biliyor olsanız da o hayattayken açamazsınız)
İstisna: 3402 sayılı Kadastro Kanunu m.12/3 çok önemli bir istisna getiriyor:
- Kadastro tespitine itiraz edilmeksizin kesinleşen tapu kayıtlarına karşı, tescil tarihinden itibaren 10 yıl geçtikten sonra artık dava açılamaz.
- Yani kadastro çalışmaları sonucunda yapılan tespit muvazaalı devri içeriyorsa, buna karşı 10 yıl içinde dava açılmazsa artık “muris muvazaası davası” açılamaz.
Özetle: Normalde muris muvazaası davası süresizdir, ama Kadastro Kanunu’nun 10 yıllık istisnası vardır.
Bu davada ispat külfeti kime aittir? İspat ne şekilde sağlanabilir?
Genel ilke “iddia eden iddiasını ispatla yükümlüdür” (HMK m. 190/1)
Muris muvazaası iddiası, tanık beyanı, bilirkişi raporu, keşif ve diğer yasal delillerle desteklenebilir
3.kişi (burada davayı açan mirasçı, muvazaalı işlemin 3.kişisidir.) Dolayısıyla tanık dahil her türlü delille ispatlayabilir.
Davalı ise (taraf muvazaası) sadece yazılı delille ispatlayabilir. (HMK 201)
Zira;
Taraf muvazaası; 3.kişileri aldatma amacı taşırken
Muris muvazaası; mirasçıları aldatma amacı taşır.
İspat hukuku bakımından ise;
Yargıtay içtihatlarında satış bedeli ile taşınmazın gerçek değeri arasındaki fark, miras bırakanın ekonomik durumuna bakıldığında miras bırakanın mal satmaya ihtiyacının olmaması, aile ilişkileri, yerel gelenekler, psikolojik faktörler, murisin yanında yaşayan evladına yapılmış olması (ki bu da muris muvazaa aslında karine teşkil eder), satın alan kişinin ya da ikinci evlilik yaptığı eşin bu mülkü almaya ekonomik gücünün olup olmadığının araştırılması, terekeden satış parasının çıkıp çıkmadığı gibi kriterler yer almaktadır.
Örneğin; davada taşınmazı devralan kişinin bu taşınmazı satın alabilecek ekonomik kapasiteye sahip olmadığını ve işlemin makul gerekçelerden yoksun olduğunu kanıtlaması gerekmektedir.
Davaya konu taşınmazın satış değeri ile bilirkişi raporundaki değer arasında çok fark olması tek başına muris muvazaası olgusunun varlığını ispatlamaya yetmez. Ancak; diğer somut olgular ve delillerle desteklenmelidir. Dolayısıyla; satış bedeli ile bilirkişi değerindeki fark kuşku yaratır ve muvazaayı düşündürür, fakat muvazaayı tek başına ispat etmez; diğer delillerle birlikte değerlendirilmelidir.
Sonuç
Uygulamada, muris muvazaasının ispatı büyük önem taşımakta olup; miras bırakanın ekonomik durumu, satış bedeli ile taşınmazın gerçek değeri arasındaki fark, aile ilişkileri, tarafların ekonomik kapasiteleri ve yerel gelenekler gibi unsurlar delil değerlendirmesinde belirleyici rol oynamaktadır. Bu nedenle, muris muvazaası davalarında somut olayın özellikleri dikkatle incelenmeli, deliller bir bütün halinde değerlendirilmelidir. Muris muvazaası davaları, miras hukukunda adalet ve hakkaniyetin sağlanmasına yönelik önemli bir araçtır.